Değerli Arkadaşlarım;
İzmir depremi nedeniyle hayatını kaybedenlere başsağlığı, yaralılara şifa diliyor , İzmir başta olmak üzere etkilenen tüm vatandaşlara da geçmiş olsun diyorum.
Deprem ülkesi olduğumuzu artık hepimiz biliyoruz. Bizi yönetenler de bunu çok iyi biliyor. Hani bir slogan var. ” Deprem öldürmez, bina öldürür.” Üzülerek söyleyelim ki gerçek bu Yıllardır her deprem sonrası yer bilimciler görsel yazılı basında açıklamalarda bulunuyorlar
Her biri deprem öncesi önlemlerden bahsedip önlem alınmasını talep ediyor. Taaki bir başka depreme kadar hiçbir şey yapılmıyor .Hatta zamanla deprem unutturuluyor.
Ya sonrasında; hayat normale dönmeye başlayınca söylenenleri unutup depreme dayanmayacak binaları ve içindekileri kaderlerine terk ediyoruz.
Bir suçlu arıyorsak
1999 depreminden bugüne kadar, yapılması gerekenleri yapmayanlardır.
Bu arada doğal felaketler de dahi yetkililer her şeyi Allah’a bağlayıp inancımızla oynuyorlar.
Somada kömür işçilerimizin başına gelenleri hatırlayınız.
Acılarımızı insan fıtratıyla geçiştirmeye çalışan bakan olmuştu.
Depreme ilişkin Yerel yönetimlerin en büyük sorunu, riskli bölge ilan edilen yerlerin dönüşümünü gerçekleştirememektir.
Örneğin15 yıldan fazla İstanbul Kartal ilçesinde Etap 1 Etap 2 denilen riskli alanın hala neden dönüştürülemediğini merak ediyorum.
Bir ara bakanlığa gidip bilgi edinmek istedim. Bu alanların dönüşümünü sağlayacak planların yapımını ve sorumluluğunu Kartal belediyesine devrettiğini ifade ederek plan üzerinden kendilerinin tespit ettikleri hususlar düzeltilerek planın tekrar yapılarak bakanlığa gönderilmesini istemişler. Bunun üzerine yerel yöneticilerimizle görüştüğümüzde bakanlığın bu plana ilişkin istemlerinin plan alanında sağlanması hususunda zorluklar olduğu hali hazırda bakanlıkla bu konularda çalışmaların devam ettiği söylendi. Bence bu kadar süren bir dönüşüm engellenmemelidir.
Planları incelediğimde Anladım ki planlar Çevre ve Şehircilik bakanlığı tarafından basit konular bahane edilerek siyasi sebeple bekletiliyor.
Bakanlığa Sormak isterim. Bütün yetkiler sizde iken
Bu planların15 yıldır bekletilmesi ya da bazı sebeplerle onaylanmaması suç değil mi?
Yerel ve genel siyaset anlayışının farklı olması bu dönüşümün engelimi?
Peki burada yaşayan vatandaşı 15 yıldır cezalandırmak suç değil mi?
Depremi bile bile burada yaşayan insanların can ve mal güvenliğini kim koruyacak? Kim sorumlu olacak?
İdareler açısından değerlendirdiğimizde, farklı disiplinlerin siyasi anlayış farklılıklarından dolayı yetkilerini olumsuz yönde kullanması suçtur.
Kartal Etap- 1 aynı zamanda ilçenin gelişimine de ön ayak olacak bir projedir. Bu projenin gerçekleşmesi için Milli Emlak’a ait olan alanında projeye dahil edilmesi gerekiyor. Deprem kapımızda olmasına rağmen Bakanlık ise dönüşümün gerçekleşmesi için Milli Emlak’a ait alanın cami alanı olarak değerlendirilmesini istiyor. Anlaşılıyor ki Kartal Etap 1 de cami alanı üzerinden engel olacak bir husus vardır…
Ne acıdır ki geçmiş dönemde İstanbul’un başka yerlerinde ise rant sal dönüşümler oldu.
Orada cami, park, okul vb sosyal donatım alanları imara açıldı. Bu bölgelere 40- 50 kat imar hakkı verildi.
Yine geçen yıllarda 6306 sayılı Kentsel dönüşüm kanunu çıkartıldı. Kolaylıklar sağlandı ancak ekonomik krizlerden dolayı, bu kanunda uygulanamadı. Vatandaşlar mağdur edildi. Birçok kentsel dönüşüm yarıda kaldı.
Siyasi iktidar para nerden gelirse gelsin diye ilerde çok acısını çekeceğimiz ucube bir İmar Barışı kanunu çıkardı. Bunun sonucunda depremde daha fazla canın yanmasına sebebiyet verecek bir iş yapıldı.
Toplanma alanlarını cami, cami alanlarını konuta açan bir zihniyet üzülerek belirteyim ki halkın ihtiyacı olan kamu arazilerini de bir bir elden çıkardı.
Yetmezmiş gibi bu halktan toplanan deprem paraları da hiç edildi. .
Yıl2020
Ekonomimiz tepe taklak, pandemiyle mücadele eden halk, yaşadığı deprem korkusuyla bir kez daha yıkılmıştır. Yıllardır bu ülkeye yatırım yapan halkın elinden, dövizle, faizle parası pul olmuş iken, zamlar peşi sıra el yakarken güven duygusu sıfırın altına düşmüştür.
Türkiye’de Siyaset sığlaşmış tek adam rejimiyle artık üretmiyor tüketiyor iken kurumlar arası çekişmeler toplumsal gerilimi hızla arttırmaya başlatmıştır.
Bu yüzden, vergide, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, imarda, yatırımlarda geleceğimizin yeniden şekillenmesinde, dış politikada, partiler yasasının daha demokratik bir hal almasında, seçim yasalarında doğanın korunmasında toplumsal mutabakat şarttır.
Kavgayla değil, bilgiyle
Nefretle değil, sevgiyle aşacağımız zorluklar vardır.
Bu yüzden siyasi makam ve mevkilerin geçici olduğunu unutmadan, gönüllü olarak daha başarılı olacak bir yapının çıkmasına fırsat verilmelidir. Bu toplumsal bir görevdir.
Milletin derdine Milletin azmi ve feraseti derman olacaktır
İzmir depremiyle birlikte, beklenen İstanbul depremi için ders alınacak çok örnekler olmuştur. Hali hazırda yapılan bir şey yoktur. Depremden önce bu işin üstesinden gelemeyeceklerin bir an önce işi ehline teslim etmesi gerekmektedir. Halk ve idareler kısaca taraflar bir araya gelerek, riskli binaları bir an önce yenilemelidir. Bekleyecek bir saniye yoktur. Aksi durumda bu ülke ve insanına yapılan en büyük yanlış olacaktır.
Başta çevre ve şehircilik bakanlığı olmak üzere Belediyelerimiz ‘de dahil edilerek Emlak Konut, TOKİ. KİPTAŞ Vb. kurumlarımızın bir an önce bu alanlara girmesi sağlanarak vatandaşlarla birlikte adaletle gerekli uzlaşmalar sağlanarak yapılar yenilenmelidir.
Saygılarımla.
Metin Ağırman
Mimar /Harita ve Kadastro Mühendisi
Kent Kültürü ve Demokrasi Derneği Başkanı
Bir yanıt yazın