Babam’dan dinledim geçenlerde, demli bir çayın buğusun da anlattı, bir sigara yaktı ve başladı anlatmaya ;
”Eskiden diyeceğim ama çok da eskiden de değil aslında.
Ne kadar geçti ki şunun şurasında,daha bir kuşluk vakti öncey di sanki…
Belgin doruk ölmemişti, Ayhan Işık küçük hanımın şöförüydü, Sadri Alışığın şiirleri hala kulaklarımda,Hulusi Knetmen fabrikatördü…
Güzel günlerdi o günler
Bizler, sizler,hatta onlar
çember çevirir, suyu musluktan içerdik…
Ağaçlara tırmanır eriklere dalardık…
Bebekler bezden di,silahlar tahdadan,resimler kömür karası kalemlerle yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,Saatli maarif takvimi okunurdu.
Komşuda pişen
Bize…
Biz de pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz dı,Sokaklar karanlıktı ama ,Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı mandalina kabuğu kokulu odalarda…
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına…
Ne çayın buğusu, ne mandalina kabuğu kokusu kaldı, umutlar martıların kanadında da yok artık.
Zeki Müren dinlerken, sesini açamadıktan sonra teybin,şöyle göğsünü gere gere bir harmandalı oynayamadıktan sonra Çökertmeli Halil’le ne yapayım tomurcuk açtıysa erik ağacı”….dedi ve yüzüme baktı gülümsedi…
O an babam neden gülümsemişti anlamamıştım ama sonra düşündüm bizim çocuklaramıza anlatacağımız neyimiz var ki…
Sağlıcakla kalın…!!!
Murat KARACA
Bir yanıt yazın