Ne umutlarla açıyoruz gözlerimizi dünyaya; sadece sevinçten yaş alacağını düşlediğimiz o boncuk gözlerimize neden daha mutluluk değemeden keder düşürüyoruz hep? Adına gözyaşı dedikleri akıp giden, az biraz genzi yakan tuzlu bir su damlasından mı ibaret? Bunca yitirilen candan, yaşam kavgası içinde var olmak için gösterdiğimiz bunca çabadan neden alınamıyor hiç ibret?
Dün: Camdan değersiz bir eşya gibi atılan Şule,
Dün: Çocuğunun çığlıkları arasında imdat beklerken son nefesini veren Emine,
Dün: Toprakla bile kavuşamayan Pınar, küllerini örten varille.
Bugün Başak; bir samuray kılıcı darbesiyle…
Sebepsiz, savunmasız, boş yere, yok yere, öyle bir manyak istedi diye; yaşayamadıklarını giyiyor gelinlik yerine üzerine, gidiyor cansız bedeni ve yarım kalan hikayesiyle baba evine…
Kaldırımlar bir tek bizim için mi güvensiz?
Gökyüzü bir bize mi uzak?
Neden celladımız sizsiniz?
Her yer bize mi tuzak?
Görünmeyen sicimlerle bağlıyız ya hani biz kadınlar birbirimize, ellerim kanıyor tutamıyorum ipin ucunu, kelimelerim can çekişiyor getiremiyorum cümlelerimin sonunu.
Bugün başakla giriyor toprak altına söyleyemediklerim
Yarına sağ çıkarsak güneş gibi içimizi ısıtacak cümlelere talibim.
HACER KIRIŞ
Bir yanıt yazın