30. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’ Edirne’de başladı. Üç gün sürecek toplantının açılış programına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Balkan ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları, Diyanet İşleri Başkanlığının üst düzey yöneticileriyle 81 İl Müftüsü katıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığının son altı ay içerisinde gerçekleştirdiği faaliyetlerin anlatıldığı sinevizyon gösteriminin ardından konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, son zamanlarda Türkiye’de, İslam coğrafyasında ve dünyada yaşanan gelişmelere değinerek, İslam dünyasında ve insanlık aleminde herkese üzüntü veren hadiselerin yaşanmaya devam ettiğini hatırlattı.
Geçtiğimiz hafta Paris’te meydana gelen saldırıya ilişkin de konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, önemli bir ayrıntıya dikkat çekti. Dünyada yaşanan tüm ölümlere, katliamlara aynı tepkinin verilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Vahşete dayalı ölümlerin, Şam’da Bağdat’ta olmasıyla Paris’te olmasının farkı yoktur. Son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan 12 milyon insan katledildi, yok edildi. Geçen hafta Paris’te yine hiçbir şekilde hiçbir müminin, hiçbir aklı selimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik” dedi.
Son yıllarda İslamofobinin artışına dikkat çeken Başkan Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle;
“Vahşete dayalı ölümlerin, Şam’da Bağdat’ta olmasıyla Paris’te olmasının farkı yoktur…”
Son yıllarda İslamafobi bütün dünyada artış gösterdi. İslam’a göre her can değerlidir. Masum bir insanın yok edilmesi tüm insanlığın yok edilmesiyle eşdeğerdir. Bir insanın ölümü, insanlığın ölümüdür. Kuran’ın ifadesiyle ölümler arasında ayrım yapmak insanlığa yakışmaz, katliamlar arasında ayrım yapmak insanoğlunun karı değildir. Şiddet ve terörün seküler temellere dayanmasıyla, sözde dini temellere dayanması arasında fark gözetmek doğru değildir. Vahşete dayalı ölümlerin, Şam’da Bağdat’ta olmasıyla Paris’te olmasının farkı yoktur. Dehşetle katliamın Karaçi’de Yemen’de meydana gelmesiyle Berlin’de, Londra’da, Washington’da meydana gelmesinin bir farkı yoktur.
“İslam coğrafyasında 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlık, 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalktı…”
Eğer dünya bu ölümlerin hepsine, katliamların tamamına bir mezhep, coğrafya ayrım yapmaksızın aynı tepkiyi vermiyorsa işte o zaman insanlık tümüyle ölüme mahkumdur. Son günlerde bunu acı acı yaşıyoruz. İbretle çağdaş dünyayı izliyoruz. Bir tarafta son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan 12 milyon insan katledildi, yok edildi. Geçen hafta Paris’te yine hiçbir şekilde hiçbir müminin, hiçbir aklı selimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik.
“Müslümanların kutsallarını aşağılayarak yapılan manevi işkenceler, cinnet haline birer davetiye niteliği taşımaktadır…”
İnsanlığın biran önce kendisine gelmesi gerekiyor. Dünya kamuoyunca teröre, şiddete ve vahşete sadece öldürülenlerin kimliğine ve coğrafyasına göre tepki oluşturuluyorsa bu ölümlere çare bulmak maalesef mümkün değildir. Son hafta yaşanan tüm ölümlerden insanlığın vicdani bir ders çıkarması gerekiyor. Bütün dünyanın üzerinde yaşanan acı ve ıstırapların üzerine merhametle, hakkaniyetle, adaletle gitmeliyiz. Ancak o zaman yaşanabilir bir dünya tesis edebiliriz. Sömürgeler, işgaller, saldırılar karşısında maddi işkencelerle, büyük travmalar yaşayan Müslümanların kutsallarını aşağılayarak yapılan manevi işkenceler cinnet haline birer davetiye niteliği taşımaktadır. Acılarla kıvranan İslam coğrafyasında önce cinnet hallerini oluşturmak, sonra da kutsallarını aşağılayarak cinnet davetiyesi çıkarmak, hiçbir insana, çağdaş dünyaya yakışmaz.
“İslam dünyasının kutsallarının aşağılanmasının ifade özgürlüğü adı altında yapılıyor olması kabul edilemez…”
İslam dünyasının kutsallarını aşağılamak insana ve çağdaş dünyaya yakışmaz. Bunların ifade özgürlüğü adı altında yapılıyor olması kabul edilemez. Terörü ve vahşeti kınayan bir tavır içinde olmak, Müslüman’ın en önemli vazifelerindendir. Bir kez daha tüm insanlığın vicdanına seslenmek istiyorum, şiddet şiddetle ortadan kalkmaz, kan kanla temizlenmez, dünyanın güvenliği inançlar üzerinde baskıyla sağlanamaz. Güvenlik ve özgürlük asla birbirine alternatif şeyler değildir.
“İslamafobia, tüm dünyayı sararak, önce nefret ve düşmanlığa daha sonrada o düşmanlık şiddete dönüştü…”
İslamafobia gelecek yıllarda daha çok konuşulacak. İslamafobia kelimesini 11 Eylül’den sonra ilk kez Hollanda Başbakanı telaffuz etti ve daha sonra da sıkça duyulmaya başlandı. Zaman içerisinde İslamafobia, tüm dünyayı sararak korku olmaktan çıkarak, önce nefret ve düşmanlığa daha sonrada şiddete dönüştü. 2014 yılında camilere yapılan saldırılar, camilere yazılan ırkçı yazılar, camilere asılan domuz kafaları gibi nefret suçlarını sadece Avrupa’da görev yapan arkadaşlarımızın camilerine yapılanları dahi topladığımızda büyük bir yekun oluşturduğunu belirtmek isterim. Araştırmalar, Avrupa’da yaşayan 3 kişiden birinin bu korkuya kapıldığını gösteriyor. Elbette bunu biz Müslümanlar büyük bir öz eleştiriyle, kendimiz üzerinde, İslam coğrafyasında düşünerek ele almalıyız.
“Yeryüzüne rahmet olarak gönderilen İslam’ın bir korku ve nefret olarak yerleşmesi en büyük sorundur…”
Müslümanlar için İslam’ın rahmet mesajını insanlığa yaymakla mükellef diyanet camiası için üç insandan biri değil, bir tek insanın kalbine, yaratıcının yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği İslam’ın bir korku ve nefret olarak yerleşmesinin en büyük sorun ve dert olması gerekir. Bu nefret ve korkunun yüreklerden nasıl taşınabileceği konusuna kafa yorulması gerekiyor.
“’Medeniyet götürüyoruz’ denilen hiçbir yere medeniyet götürülmedi…”
Yıllarca dünyadaki çeşitli coğrafyalara “medeniyet götüreceğiz” denilerek hiçbir şey götürülmedi. Bugün Türkiye’nin Afrika’daki Müslümanlarla ilişkileri gelişti. Sömürgelere maruz kalan bütün Afrika’yı görüyoruz ve biliyoruz ancak medeniyet adına bu topraklara hiçbir şeyin taşınmadığını görmenin hüznünü yaşıyoruz. Afrika’nın birçok yerindeki insanlar karnını doyuracak ekmek bulamıyor ancak yeryüzünde gelişmiş en büyük silahlar o insanların elinde olmaya devam ediyor. Biz Somali’yi Türkiye olarak Sayın Başbakanın ilk ziyaretinde Türkiye’den bir uçak dolusu insanlar olarak ziyaret ettik. Somali’de acı acı şunu müşahede ettik. İnsanların sahip olduğu silahlar, araçlar, insanları korumak için yani güvenliği sağlamak için kullanılsaydı hiç kimse ne aç kalır, orada ne açlık olur ne sefalet olur. Üzülerek ifade edeyim, medeniyet götürüyoruz denilen hiçbir yere medeniyet götürülmedi.
“’Demokrasi götürüyoruz’ denilen her yere, sadece zulüm, şiddet ve vahşet taşındı…”
Arkasından demokrasi götürüyoruz denilen her yere sadece zulüm, sadece şiddet, sadece vahşet taşındı. Bunlar, yok sayılarak, bu sebepler yok sayılarak, bütün bunların neticelerini ve bu neticelerde yaşanan şiddeti Müslümanlara mal etmek İslam’a yapılabilecek en büyük haksızlık olur.
Başkan Görmez, Papa’nın Türkiye ziyaretini hatırlatarak, görüşmede bazı konuların ele alındığını, özellikle diyalog kelimesinin görüşmelerde de ifade edildiğini belirtti. Diyalog kelimesinin kirlenen bir kelime olduğunu ifade eden Başkan Görmez, şöyle devam etti;
“Tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz…”
Yeni bir iletişim biçimi geliştirilmek isteniyorsa, bu kilisenin kendisinin ilan ettiği dinler arası diyalog başlığı altında olmaz, olamaz dedim. Çünkü Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında, Müslümanlarla Yahudiler arasında, Müslümanlarla herhangi bir din mensupları arasında hakka ve adalete dayalı olarak insani ve sosyal her türlü ilişki olur. Ancak tevhid ve teslis arasında diyalog olmaz. Bunu toplumlar, topluluklar birbirlerini kandırmasınlar diye söylüyorum ancak hakka ve adalete dayalı yeni ilişkilerin kriterleri konuşulabilir.
“’Kudüs Kriterleri’ başlığı altında birlikte yaşama ahlakının kriterleri oluşturulmalı…”
Benim önerim şu oldu, Kudüs bugün üzülerek belirteyim bir çatışmanın merkezi olarak dile geliyor. Kudüs her üç dinin de mukaddes kabul ettiği bir mekandır. Öyleyse ‘Kudüs kriterleri’ başlığı altında birlikte yaşama ahlakının kriterlerini konuşalım. Birlikte yaşama hukukunun kriterlerini konuşalım. İnanın son 40 yılda 1960’lı yıllardan bugüne kadar ‘dinler arası diyalog’ başlığı altında yapılan hiçbir toplantı insanlığa hiçbir şey katmamıştır.
“Diyalog merkezlerinde, dinlerin ortak yönlerinin bir araya getirilmesiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına şahit olduk…”
Dinler arasında diyalog olmaz. Hele hele bazı yerlerde diyalog merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde dinlerin ortak yönleri bir araya getirilmek suretiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına da şahit olduk. Bu hiçbir Müslümanın kabul edebileceği bir şey değildir. Eğer kendi inancına saygı duyuyorsa herhangi bir Hıristiyan’ın da kabul edebileceği bir şey değildir. Tekrar ediyorum, tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz. Ama Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Müslümanlarla gayrimüslümler arasında hakka ve adalete dayalı birlikte yaşamanın ahlakı, birlikte yaşamanın hukuku ve bunun kriterleri olur. Bunu da dünyaya armağan eden dinin mensuplarıyız biz.
Başkan Görmez, Balkanlardan toplantıya katılan din adamları aracılığıyla Balkanlar’da yaşayanlara selam yollayarak, “Bulgaristan’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Karadağ’da, Kosova’da, Bosna’da ve bütün Balkan ülkelerinde bulunan Müslüman kardeşlerimize topluca en kalbi, selamlarımızı yolluyoruz. O demir perdelerle kapandıkları zamanlarda, komünizmin yaşandığı zamanlarda zaman zaman, gizli gizli sınıra gelip Selimiye’nin minarelerini seyreden o bütün büyüklerimize yüce rabbimden rahmet diliyorum.” dedi.
Toplantı, Balkan ülkelerinden gelen Diyanet İşleri Başkanlarının teşekkür konuşmalarının ardından çalıştaylarla devam etti. İl Müftüleri Toplantısı, 15 Ocak Perşembe günü sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erecek.
Bir yanıt yazın