İlk 8 yıllık dönemlerinde uygulanan ekonomik politikalar(2001 krizi sonrası Kemal DERVİŞ Döneminde alınan kararlar) sayesinde ve dünyadaki sıcak paranın da bolluğundan faydalanan AKP iktidarları, bu yıllarda borçlanarak da olsa GSM hasıla ve kişi başı gelirimiz artmıştır.
Ancak uygulanan ekonomik politikaların, üretime dayalı olmaması, sürekli günü kurtarıcı eylemlerden oluşması, ekonomik politikalar ve dış siyaset hamleleri her zaman iç kamu oyuna ve seçim kazanmaya endeksli olması ekonomin istenilen olgunluğa ulaşamamasını engellemiştir. Gelinen durum itibarı ile ekonomiden söz edilmediği gibi söyleyecek çok fazlada bir sözün de olmadığı son manifestosuyla gözler önüne sermiştir.
Ekonomiyle övünen AKP iktidarı sürekli İMF’ ye olan borcu kapattığını anlatmaktadır. Sürekli rakamlarla oynayarak kamuoyunu yönlendirdiği, halkın gerçek rakamları değil de iktidarın verdiği rakamları esas alması yönündeki çabası tamamen hedef saptırmak olduğu bir gerçektir. Aslında Cumhuriyet tarihi boyunca iktidarın borçlanma rekoru kırdığı çok net ve açıktır. Anlatacağım ve vereceğim değerleri anlamak için ekonomist olmamıza hiç de gerek yoktur şöyle ki;
2002 Yılı ülkemizin toplam net dış borç stoku yaklaşık 130 milyar dolar iken, son verilere göre 438 milyar dolar olmuştur. Yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere son 16 yılda ülkemizin dış borç stoku 308 milyar dolara artarak nerdeyse üçe katlanmıştır. Tabi Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz bütün değerleri, elde avuçta ne kaldıysa satılması sonucu borcumuzun 308 milyar dolar artması, ekonominin geldiği nokta açısından çok dikkat çekicidir. Hükümet sanki sadece İMF ‘ye borcumuz varmış gibi bir tablo çizerek borcumuzun bittiğini dillendiriyor. Oysa Bu tablo tamamen bir yanıltma maksadıyla yönlendiriliyor. Türkiye’nin İMF’ye olan borcu bitiyor ancak daha yüksek faiz oranlarıyla farklı kurum ve kuruluşlara borcumuz katlanarak büyüyor.
Tabi bu durumun halka yansımasının çok basit ve anlaşılır bir örneğini sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. 2002 yılında asgari ücret yaklaşık 163 TL olup çeyrek altın ise yaklaşık 12 TL’dir. dolayısıyla bir asgari ücretle 163/12= 13 altın alırken 2018 yılında 1.602.00/330=4,8 kısaca 5 adet çeyrek altın alınabilmektedir.
Halkın alım gücü düşerken Ülkemizin borcu katlanarak büyümektedir. Bu nasıl bir ekonomi ki Yıllar itibari ile Sürekli borçlarımızda tek kuruş azalma olmamış, 16 yıllık iktidarları döneminde Ülkemizin Borcu sürekli artmıştır.
Evet, büyümek için borçlanmak mümkün mü tabi ki mümkün. Ancak ticaretin de bir yol ayrımı olmalı. Eğer ekonomi iyiye gidiyorsa artık bir noktadan sonra borçlanmak değil borç ödemek gerekmez mi. Yaşadığımız olayda 16 yıldır ekonomimiz iyi ancak hala borçlanıyoruz. Hatta öyle bir noktadayız ki artık borçlanmak da oldukça zor ve maliyetli.
2002 YILINDAN 2018 YILINA ÜLKEMİZİN EKONOMİK DURUMU VE BORÇ YÜKÜ
Ülkemizde İktidar bu ekonomik politikalarını değiştirmezse önümüzdeki dönemde iş adamlarının, sermaye şirketlerinin birbiri ardına battığını göreceğiz. 16 yıllık iktidar döneminde Cumhuriyetin değerlerini birer birer satıp, borcu katlayanların sıcak para ile gelecekleri yer burasıydı. Buradan sonrası yok! Önümüzdeki dönemde sıcak para girişi olmadığı gibi çıkış başladı ve bu çıkış hızlanabilir. Şu ana kadar çıkan para Ekonomimizi bir hayli sarstığı bu günkü kur haraketlerinden anlaşılabilir. Dolar olmuş 4.80 TL Merkez Bankasının rezervi suyunu çekmek üzere!
Tabi bu yorumlar ve analizlerim ideolojik bir bakış açısından değil tamamen ülkemizin geldiği durumun tespit edilmesi maksadıyla yapılmıştır. Bekleyelim ve görelim. Bu gerçeklerin ışığı altında şöyle bir analiz yapmak pekâlâ mümkün!
Türkiye Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar dışa bağımlı, kendi dinamiklerini kaybetmiş, ucuz ithalat, ucuz işgücü cennetine döndürülmüş durumda. Ve tarihinde olmadığı kadar dışa bağımlı ve yine tarihinde olmadığı kadar içerde ve dışarda huzursulukhakimdir. Türkiye en yüksek dış borçlanmasını son 16 yılda gerçekleştirmiştir. Türkiye diğer bütün ülkeler gibi IMF’den değil, doğrudan doğruya piyasalardan dış borçlanma yoluna giderek, halktan gerçekleri saklamaktadır.
Sonuç olarak Bütün bunlardan kurtulmak için önümüzdeki yapılacak seçimlerde ülkemize demokrasiyi, adaleti ve huzuru getirecek bir iktidarın bunların üstesinden gelebileceğine inancım tamdır.
Himmet Özdemir:
Bir yanıt yazın