Gökten üç elma düşsün. Düşen üç elma sana, bana, ona olmasın… Bizlere, hayata ve umuda dair
olsun. Gönüllere düşen cemre olsun bunlar. Bahar getirisin yazgılar,hayat bulsun hayaller. Boy versin
fidanlar.
Yürüyüşe çıktığım bir akşam vakti, kahve molası vermek isteyip, salaş bir kahvehanenin, kırmızı
kadifeli taburesine oturdum. Her gün yüzlerce insanın fütursuzca geçtiği arnavut kaldırımlı yolda,
hayata üç renk sunan o ağacı gördüm… Karşımda öylece ders veriyordu insanlığa. Bakmak ve görmek
arasındaki farkın idrakiyle incelemeye koyuldum onu. Detayları inceledikçe hayatın üç rengi, kendine
has tonlarıyla bir seranat yapıyordu adeta . Her gün virt edindiği duaları, sırtını dayadığı camiden
dinliyordu. Tepesine baktığımda ,gökyüzünün boz turkuaz rengine doğru , kuru dallarını kaldırmış
gördüm onu.. Semaya acılan kolları can bulur mu bilinmez, lakin direncini kuru dallarının
kahverengisinde sakladığı aşikardı. Ağaç, hayatın kışını, boranını yemişti . Ama bu,onu güçlü kılmış
olmalı ki; kurumuş dallarına rağmen tepeden aşağıya varlığını sürdürüyordu . Olur da bahar gelir,
rengi yeşile çalardı yeniden!
Hatırladık mı? Hani umut saklıydı ya gökten inen elmada? Daldan aşağıya temaşa ettikçe,
yaprakların bordoya boyandığını gördüm. Hayatın en yoğun rengi bordo renkte saklıydı… Ölü değil
fakat canlı demeye de bin şahit isteyen bordo yapraklar; hayatın sıradan rutiniyle yorulan insan
ruhunu tasvir ediyor gibiydi . Hayatımızdaki keşmekeşler, koşuşturmalar, geçim derdi, hastalıklar,
adına ‘’zorunlu ‘’denecek her şey hayatımızın bordo rengi değil mi sizce? Bu yapraklar hayatımızda ne
kadar da çok aslında değil mi?
Yeşil yaprak ,hayata dair hikayesini bordoların içinde yazmış olmalı…O yoğunluğun içerisinde, öyle
vatan yapmış ki aradaki boşlukları .. Ve sonunda ‘’ yeşil ve bordo’’ nasıl da uyumlu dedirtmiş..
Cılız ağacın sol alt kısmı, bu yaprakların ana vatanı olmuş …Bolca çoğalmış, rengini korumuş ve
gökten düşen üç elmadan ‘’ umut’’ oluvermiş oracıkta ….
Hayatın en güzel renginin adına da ‘’yeşil ‘’ demiş. Umut deryasından, en zirvedeki kuru dallara da
can suyunu damıtmış. Damıtılmış ki; o kuru dallar bir sonraki baharda açacağı yaprakların inancıyla
vakur şekilde , dimdik durur haldeler.
Yeşil yapraklarımız olmasaydı ne olurdu? Umutlarımız olmasaydı yeşil kalır mıydı baharımız?
Belleğimizin, ruhumuzun, vücudumuzun en mahrem duygularından birisi umut değil midir?
İşte bu ağaçta olduğu gibi hayatımızın rengi de üç tane. Kuru dalların kahverengisi, rutin işlerin
bordosu ve umudun yeşili… Yeşil ne kadar çok olursa, o kadar varız bu hayatta…Umutlarımızın katili
olmadığımız sürece, cılızda olsa ayakta kalabiliriz ,işte tam da bu ağaçta olduğu gibi..
Gökten düşsün üç elma… Cemre düşsün baharda gökyüzüne, yeryüzüne …O cemre ,tohum saçsın
vakti geldiğinde …
Yaşam; üç renkle güzel, yeşil yapraklar kadar canlı , yaşanılası ,umutlarla bezenesi….
Gökçe Kız….
Bir yanıt yazın