Üst solunum yolu enfeksiyonları ve buna bağlı olarak kulak zarı ve kemikçiklerinde oluşan orta kulak iltihaplarında artış gözlendiğini belirten KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr Seyit Aydoğmuş; hastalığın zamanında ve doğru tedavi edilmezse, kalıcı işitme kaybına neden olabileceği konusunda uyarıyor.
Dış kulak, kulak kepçesi ve kulak zarına kadar olan kısımdır ve bu bölgeye bağlı işitme kayıplarının tedavisi genellikle kolaylıkla yapılır.
Orta kulak iltihaplarında, ateş ve kulak ağrısının yanında işitme kaybı da olabilir. Bu durum çoğu zaman geri dönüşümlüdür ancak eğer kulak delinir ve iyi tedavi edilmezse uzun süren akıntılara ve kalıcı işitme problemlerine yol açabilir. Orta kulak boşluğunda biriken yapışkan bir sıvıya neden olup iletimi engelleyebildiği gibi, zaman içerisinde kulak zarında ve orta kulak kemikçiklerinde ancak ameliyatla düzeltilebilecek hasara yol açar. Hatta bazen ameliyatla bile ancak kısmen düzeltilebilir.
Kronik orta kulak iltihaplarında, kulak zarı ve kemikçikler kalıcı olarak hasar görürse, dış ortamdaki ses enerjisi orta kulaktan iç kulağa tam olarak aktarılamaz ve 25-30 desibel yada sadece kemikcik zincirde iletimi koparan bir hasar olmuşsa 40-50 desibellik işitme kaybı oluşur. Bu kaybın ameliyatlarla düzeltilmesi gerekir.
Kulaktaki hasarın ameliyatı, öncelikle devam etmekte olan enfeksiyon ilaçlarla iyileştirildikten sonra yapılır. Orta kulakta sıvı varsa kulak zarına bir delik açılarak buradaki sıvının boşaltılıp havalandırılması ve drenajı sağlayan tüp takılması yeterli olur.
Kulak zarı ve kemikçik hasarı olduğu durumlarda ise biraz daha teknik işlemler gerekir. Zardaki açıklık, yerine ve büyüklüğüne göre genellikle kulak kıkırdağından yada çiğneme adalesinin kılıfından hazırlanan uygun bir greft ile kulak zarına yama yapılır. Kemikcik hasarlarında ise bazen hastanın kendisinden kemik parçası alınarak kullanıldığı gibi, kadavradan ya da yapay protezler kullanılır. Eğer kulaktaki tüm kemikçikler, koleasteotoma (yassı epitel dokusunun içeri girerek oldukça yıkıcı olabilen ve hayatı tehdit eden bir hastalık) nedeniyle erimişse total yada parsiyel orta kulak protezleri kullanılabilir. Ameliyatta amaç; öncelikle hastalıklı dokuların temizlenmesi ve sonrasında da işitmenin olabildiğince kazanılmasını sağlamaktır. Ameliyat öncesi İşitme kaybının seviyesi odyoloji ünitelerinde ölçülerek kayıt edilir. Hasarın derecesini anlamada bilgisayarlı tomografi de çok bilgi vericidir.
İç kulak ise, Orta kulak sonrasında salyangoz ve periferik denge organı olan, yarım daire kanalları ile bunlarla beyin arasındaki iletimi sağlayan sinirlerin olduğu kısımdır. İşte bu bölgenin hasarlarında oluşan işitme kayıplarının ilaç yada ameliyatla düzeltilmesi çok zor hatta pek mümkün değildir.
Dış ve orta kulak kaynaklı işitme kayıplarından farklı olarak, genetik kaynaklı işitme kayıpları bu bölgede daha fazladır. Elbette enfeksiyon, akustik yada fizik travma, metabolik, vasküler ve otoimmun hastalıklar, ilaç toksisitesi, tansiyon, stres vb.. gibi nedenlere bağlı olarak sonradan da ortaya çıkabilir. İç kulak sinirsel iletim kaybına neden olur ve bu hastalar eğer yeterli işitme rezervleri varsa işitme cihazından fayda görebilirler. Doğuştan kulak kanalı olmayan yada hafif, orta düzeyli işitme kaybı olan orta kulak hasarlı hastalar da teknolojisi son yıllarda iyice gelişmiş olan işitme cihazlarından fayda görebilirler. Doğuştan yada sonradan oluşmuş, “ ileri veya ağır işitme kaybı olanlarda ”standart işitme cihazları işe yaramayabilir. Böyle bir durumda koklear implant (biyonik kulak) ameliyatla yerleştirilir. Dış ortamdaki ses, kulak kepçesi arkasına takılan bir cihaz yardımı ile elektronik sinyallere dönüştürülüp, dış orta ve iç kulak bypass edilerek doğrudan koklea denilen salyangozun içinden kulak sinirlerine iletilir. Koklear implant, işitme kaybı olan herkese uygulanamıyor. Ne yazık ki bu uygulamanın yapılabilmesi için; sorunun her iki kulakta ve işitmenin sonradan kaybolmuş olması gerekir.
Yeni doğan bebeklerde binde 1-2 oranında görülebilen işitme kayıplarının erken teşhisi bu bakımdan çok önemlidir. Bebeklerin konuşmayı taklit etme ve dil kullanma becerileri ilk 2 yasa kadar en yüksek seviyelerdedir. Bu nedenle 6 aya kadar ( en geç 2 yaş) implantın takılması gerekir, bu olmaz ise konuşma problemlerine neden olabilir.
Elbette tıp bilimi çeşitli biomoleküler çalışmalar yapmakta ve kök hücre çalışmaları gelecek için umut vermektedir ancak biraz daha zamana ihtiyaç vardır. Bu nedenle yeni doğan işitme tarama testlerini yaptırmak çok önemlidir
Bir yanıt yazın