15 Temmuz darbe girişiminin ardından 21 Temmuz’da ülke çapında ilan edilen 3 aylık olağanüstü hal döneminin son ayına girdiğimiz günleri yaşarken,
Yine aşağıdaki gibi iktidar Ohal ı 3 ay daha uzatma kararı aldıkları bir sürece daha adım atıyoruz.
Anlaşılan o ki, Türkiye’yi olağanüstü hal rejimiyle yaşatmaya kararlı olan iktidar, artık olağan koşullarda bu ülkeyi yönetemeyeceğinin ve yönetemediğinin farkındadır. Anayasa’nın kronikleşsin diye değil, geçici bir süre olarak yürütme gücüne tanıdığı bu imtiyazı, iktidar sahipleri ülkenin kaderi haline getirmeye ve Türkiye’yi olağanüstü hallerle ancak idare edilebilecek bir ülkeye dönüştürmeye başlamışlardır. İyi niyetlerle destek verdiğimiz 7 Ağustos mitingini kendi heveslerine ve totaliter zihniyetlerine alet eden AKP iktidarı, hukuksuz uygulamalarına ve despot yönetimine yönelttiğimiz şiddetli itirazlara karşı, sürekli 7 Ağustos buluşmasını bahane ederek bu ruhu bozduğumuz yönünde ithamlara başvurmaktadır.
Bilinmelidir ki, biz 7 Ağustos mitingine AKP iktidarı daha da antidemokratik, daha da hukuk tanımaz, daha da faşizan olsun diye destek vermedik. O mitinge katılmamız, AKP’nin her istediğine evet diyeceğimiz, boyun eğeceğimiz, ses çıkarmayacağımız biçiminde algılanıyorsa,
bu algı tamamen yanlıştır.
3 aylık olağanüstü hal döneminde, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuk katliamları yapılmıştır. Sıkıyönetim dönemlerinde bile görülmemiş Anayasa ve kanun tanımazlıklar yaşanmıştır. Örneğin, savunma hakkı hukukun en temel ilkesidir. Anayasa’yla da güvence altına alınmıştır. Savunması alınmadan bir kimsenin cezalandırılması, ortaçağ dönemlerine özgüdür ve modern dünyada yeri yoktur. Yüz bini aşkın memur hiçbir savunmaları alınmadan meslekten ihraç edilmiş, yine on binlerce kişi savunma hakkı tanınmaksızın, hukuken mahkeme olduğu bile tartışmalı olan sulh ceza hakimlikleri eliyle tutuklanmıştır.
Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakkı ortadan kaldırılmış,
hiçbir yargılama süreci olmaksızın mülkiyet gaspı yapılmıştır.
İnsanlık tarihi ortaçağdan bu yana bu denli hukuksuz eylemleri devlet eliyle hiç yaşamamıştır.
Anayasa, olağanüstü hal döneminde bazı temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılabileceğini belirtmektedir. Oysa iktidar, temel hak ve hürriyetleri kısıtlamak şöyle dursun, tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Temel haklar, savaş dönemlerinde dahi tamamen ortadan kaldırılamaz. Yine Anayasa, OHAL döneminde çıkarılan kararnamelerin, yayımlandıkları gün Meclis’in onayına sunulmalarını emreder. Şu ana kadar OHAL döneminde çıkartılan hiçbir kararname Meclis’in onayından geçmemiştir. Yine bir başka hukuk gaspı da anayasal kurumlarda yaşanmıştır. Sadece Anayasa değişikliğiyle kaldırılabilecek veya üzerinde değişiklik yapılabilecek kurumlar, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle değiştirilmekte veya kaldırılmaktadır.
Bütün bunlarla hedeflenen asıl şey, cumhuriyet kurumlarını ortadan kaldırmak ve AKP rejimine dayalı bir devlet kurmaktır.
15 Temmuz’da evet darbe başarısız olmuştur, fakat 16 Temmuz’da bu ülkede AKP darbenin de ötesine geçerek ihtilal yapmıştır. Bahaneyle kendisinden olmayan bütün kamu görevlilerini önce meslekte çıkaran, sonra da hapse atan AKP iktidarı, yüz binin üzerinde insanın ve bunların eline bakan milyonlarca insanın ekmeğiyle oynamıştır.
Sadece İstanbul il örgütümüz bünyesinde mağduriyet başvuru yapan kişi sayısı 4355 düzeyini bulmuştur.
Genel Merkezimize yapılan başvurular ise otuz bini aşmıştır.
Bütün bu insanlar savunmaları alınmadan, soruşturma geçirmeden, adil yargılanma hakkı ve kanuni hakim güvencesi gözetilmeksizin faşizan uygulamalarla meslekten atılmış ve tutuklanmıştır.
Saygıdeğer Kartal Halkı,
Gündem bu kadar hassas, memleket bu kadar zor dönemlerden geçerken anlaşılan o ki, iktidar sahiplerinin gündemi çok başkadır.
Durup dururken ortaya atılan Lozan tartışması, iki aydır yaşanan emsali görülmemiş hukuk katliamlarının üstünü örtmek, unutturmak ve tekrar uzatılma kararı alınan OHAL yönetimini kaşla göz arasında yaşamın bir parçası haline getirmeye çalışmaktır.
Lozan, iktidarın anlayamayacağı ve algılayamayacağı kadar büyük tarihi bir olaydır. İki yüz yılı savaşlarla geçmiş, son yıllarında emperyalist güçlere karşı bağımsızlık ve varlık mücadelesi vermiş, bağımsızlığını savaşarak kazanmış, toprak bütünlüğünü korumuş bir milletin yorgun ve bitkin halde masaya oturduğu ve itilaf devletlerine eyvallah etmediği bir antlaşmadır.
İlk Lozan görüşmeleri 20 Kasım 1922’de başlamıştır. İddia edildiği gibi
Türkiye kendisine sunulanlara evet dememiş, kendi sürecini kendisi yönetmiştir.
Bunun üzerine istediklerini alamayan itilaf devletleri görüşmeleri sonlandırmış, Türkiye’yi yeni bir savaşla tehdit etmiştir.
Bu şantaja boyun eğmeyen Ulu Önder Atatürk, orduya tekrar savaş hazırlığı emrini vermiştir. Türkiye’nin ciddi olduğunu gören itilaf devletleri, yeniden savaşı göze alamamış ve ikinci Lozan görüşmelerini başlatma kararı almıştır.
Lozan işte böyle bir sürecin sonunda kazanılmış onurlu bir zaferdir.
Lozan 93 yıldır yürürlükte olan istikrarlı bir anlaşmadır. Daha birkaç ay önce Lozan’ı büyük bir başarı olarak takdim edip de birkaç ay sonra “Lozan’ı bize başarı diye yutturdular” diyenlerin, 15 yıllık iktidarları boyunca sürekli dümen değiştirenlerin, bir politikası diğer politikasını tutmayanların tutarsız siyasi çizgileri gibi değildir.
Sevgili Kartal Halkı,
Son birkaç haftadır gündemi meşgul eden, bizim için çok da bir önemi olmayan, ancak ısrarla devam ettirildiği için artık hak ettikleri bir cevabı vermek gerektiğini düşündüğümüz bir konuya da değinmek isterim.
Bazı yerel basın yayın organlarında Sayın Kartal Belediye Başkanımız üzerinden bir kara propaganda faaliyeti başlatılmış, son derece çirkin ifadelerle Fethullahçı Terör Örgütü ile Partimiz mensupları arasında aslı astarı olmayan zoraki bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır.
Söz konusu haber metninde aynı cümlelerin sürekli tekrar edilerek demagoji amacıyla kullanılması, kışkırtıcı bir üslupla Partililerimizin dayanağı olmayan bir biçimde hedef gösterilmesinden anlaşılmaktadır ki, insani değerlerden uzak, insan aklı ve mantığının kabul etmeyeceği bir siyasi saldırı yapılmak istenmiştir.
Ancak bu tezgahı düzenleyenlerin bu iftiraları ve hezeyanlarının kendi ellerinde patlayacağı muhakkaktır. Yıllardır F -Tipi örgütlenmeye dikkat çeken ve devletin bu örgütten temizlenmesi mücadelesini iki yıldır değil yıllardır veren tek Parti CHP’dir.
Cumhuriyet Halk Partisi ve her bir mensubu, Kurucu Genel Başkanımız ve ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Efendiler ve ey ulus, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek yol uygarlık yoludur.” Sözünün
93 yıldır arkasındadır ve her bir Cumhuriyet Halk Partili bu düşünce ve inançla siyaset yapmaktadır.
Dolayısıyla Partimize ve Partililerimize yapılan bu tür iftiralar ve karalama kampanyaları, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 93 yıllık değerleri ve mücadelesi karşısında hiçbir değer ifade etmeyecek olup hiçbir karşılık bulamayacaktır.
FETÖ konusunda asıl hesap vermesi gerekenler, FETÖ canavarını yaratanlar ve bu ülkenin başına bela edenlerdir.
Nitekim 1 Mayıs 2016 tarihli basın bildirimizde AKP Kartal İlçe Başkanı’nın, “Ben bu örgütün varlığını 1980’lerden beri biliyordum” biçimindeki gazetelere yaptığı itirafa yer vermiş, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bile son birkaç yıldır farkına varabildik dediği bu örgütü Sayın Akman’ın 30 yıldır biliyor oluşunu çok manidar bulduğumuzu belirtmiştim.
Bu itiraf üzerinde zerre kadar durmayanların birbiriyle ilgisiz durumları birleştirmeye çalışıp kendilerine Partimiz üzerinden malzeme çıkarmaya çalışmaları ne kadar art niyetli bir düşünceye sahip olduklarını ortaya koymak için yeterlidir
Yine bu süreçte gazetesinde Partimize saldırmayı alışkanlık edinen ve şahsımı ve ilçe örgütümüzü hedef alarak Sayın Belediye Başkanı’na atfen ortaya atılan iftiralara sessiz kaldığımız yönündeki iddiaları tamamen hayal ürünüdür ve gerçeği yansıtmamaktadır.
Kurban bayramı vesilesiyle yaptığım açıklama ortadadır ve İddialara verilmiş oldukça sert bir cevaptır.
Unutulmasın ki, Kartal Belediyesi CHP’nindir. Belediyesini savunmak için CHP’nin hiç kimseye ihtiyacı olmadığı gibi,
Partimizle ilgisi ve ilişiği bulunmayan köşe tutucuların Partimizin alanına girmeye çalışarak durumdan vazife çıkarmaya gayret etmeleri beyhude bir çabadır.
CHP’li belediye, CHP’nin ve CHP örgütünündür ve CHP örgütü kendi belediyesine yeterli ve hâkimdir.
Saygıdeğer Kartal Halkı,
Yeni bir eğitim-öğretim dönemine daha girmiş bulunuyoruz.
Bu eğitim-öğretim döneminde de öğrencilerimize zihin açıklığı ve başarılar dilerken öğretmen ve idarecilerimize de kolaylıklar diliyoruz. Ancak bu yıl, önceki yıllardan farklı olarak alışılmadık bir süreçte çocuklarımız okullarına başlamış oldular. Çocuklarımız ve gençlerimiz hayatlarında ilk kez “darbe” kavramıyla tanıştılar ve 15 Temmuz’u yaşadılar. Devamında OHAL süreciyle tanıştılar. Bizler bu süreçlerin hepsini ömürlerimizde en az bir kez yaşadık.
Ancak hiçbir dönemde bu süreçler, çocuk ve genç zihinlerde bu kadar propaganda malzemesi yapılmadı ve çocuklarımız siyasete bu kadar alet edilmedi. Çocuklarımızın psikolojik durumları ve zihinsel gelişimleri dikkate alınmadan, bilimse eğitim modellerinden uzaklaşılarak ideolojik yönlendirmelerle 15 Temmuz olayına ve OHAL’ i hoş gösterme çabalarına alet edilmeleri, son derece yanlış olduğu gibi büyük bir zavallılık örneğidir.
Kendi ideolojisini okul sıralarına kadar indiren AKP, andımızı okumak isteyen öğrencilere “burası ahır mı?” diye çıkışan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı müdürleri o görevlere atayan bir iktidardır.
Dolayısıyla da demokrasi ve çağdaşlaşama konularında bu ülkede en son söz söyleyecek parti de AKP’dir.
Bu vesileyle,
Kutsal bir aya, Muharrem ayına girmiş bulunuyoruz.
Kerbela şehitlerini hüzün ve rahmetle, saygıyla andığımız bu kutsal ayın,
başta ülkemiz olmak üzere bütün insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum. Yasımızın, tutulan oruçlar kabul olsun.
Muharrem ayının manevi dünyasından bütün insanlığa selam olsun!
Saygılarımla.
Erdal KISKANÇ
CHP Kartal İlçe Başkanı
Bir yanıt yazın