HAŞLANMIŞ KURBAĞA SENDROMU
Kurbağayı kaynar suyun içine attığınızda hemen tepki vererek kendini dışarı atar. Fakat aynı kurbağayı soğuk suyun içine koyduğunuzda öylece kımıldamadan duracaktır. Suyu alttan yavaş ısıttığınızda sıcaklık yükselirken kurbağa hiçbir şey yapmayacak ve su kaynayana kadar kurbağa çoktan ölmüş olur.Kurbağalar içinde bulundukları “değişim”i algılayamadıkları için haşlanarak can verirler..
Bu günümüzde içine düştüğümüz rehaveti açıklamaya en iyi örnek diyebiliriz.Bir yandan ekonomik kriz diye konuşurken bir yandan içinde bulunduğumuz kolay ulaşa bilme durumundan dolayı tam bir tüketim çılgınlığı içindeyiz.
AVM leri düşünün.Özellikle biz Hanımların en çok ziyaret ettiği mağazaların başında ev eşyası ,tekstil,zücaciye dükkanları gelmektedir.
Çok değil bundan 10 yıl öncesine kadar evimizde kahve içerken fincanlarımızın yanında normal su bardakları vardı.Şimdilerde kahve yanı bardağı diye bir bardak ürettik.Şuan bu yazıyı okuyan hemen herkesin mutfağında yer almakta.Ardından lokumluklar geldi.Onun ardında da şerbetlikler…Masa örtüsü peçete uyumu derken mutfaklarımızda yok yok neredeyse.
Sadece mutfak mı Her konuda tüketim çılgınlığımız devam ediyor..Çok geçmişe gitmeye gerek yok.Son 10 yılda evimizde kullandığımız eşyalara bakarsak tam bir marka meraklısı olduk diyebilirim.Cep telefonlarımız sürekli yenilenip ,televizyonlarımızın ekranı değişmektedir.
Peşin paraya ihtiyacımız da yok. Artık işsiz insanların bile çok kolaylıkla sahip olduğu kredi kartları var.Karta tanımlanan taksit imkanları var.Hükümet bazı harcamalara kısıtlama getirse de banka kredileri var.Yani henüz cebimize girmeyen para bankalar aracılığıyla mağazaların hesaplarına gidiyor
Farkında olmadan yaptığımız bu tüketim çılgınlığının yanında toplumsal anlamda insan ilişkileri açısından çöküş yaşmaya başladık. Muhabbetimize göre değil eşyalarımıza göre değerlendirilmeye başladık. Oturduğumuz semt,yaşadığımız evin konforu ,bindiğimiz arabanın markası ve elimizdeki telefonun modeli bizi bir yerlere oturtmaya yani yalnızlaştırmaya başladı.
Alışveriş için hep bir bahaneler yaratılmakta .İndirim günleri,özel günler kara Cuma gibi günlerle de cazip hale getiriliyor.Hafta sonu hangi AVM ye giderseniz gidin otoparkında arabanızı park edecek yer yemek katında yemek yemeye masa bulamaz durumda kalıyoruz.Çünkü artık evlerde görüşmek yerine dışarıda ki mekanlar daha cazip geliyor.Kendimizle beraber çocuklarımızda buna alıştırıyoruz.
Teknolojinin hızla gelişmesi, sosyal medyanın hayatımızda etkin olması daha çok görüşmeye başladık gibi görünse de bireyler arası iletişim bir hayli zayıfladı.İlaç sektörüne bakıldığında depresyon ilaçlarının kullanımında artış görülmektedir.İletişimsizlikle beraber yalnızlaşmaya ve başkalarının hayatına özenmeye başladık.Gençlik yıllarımdan hatırlıyorum.Annelerimizin elinde örgüleri bir araya gelip hem üretir hem de samimi bir şekilde sohbet ederlerdi.Bu aslında onlar için doğal bir terapiydi.Çocukların oyunlarında oyuncaktan çok elde ki eşyalarla yaratıcılık vardı. Çokomelin ambalajını özenle düzeltip kitabının arasına koymayan yoktur sanırım.
Ülkede krizin olup olmamasından ziyade hayatımızdaki fazlalıkları bir vatandaş olarak gözden geçirmek gerekir. Sürekli bir şeylerin ihtiyaçmış gibi bilinçaltımıza yerleştirilmesi, almazsam mutsuz oluyorum hissinin verilmesi ısınan suda rehavet kapıldığımızın göstergesidir.Düşünün her yıl yaz tatilinde tatile gitmek yeme-içme gibi zorunlu ihtiyaçlarımız arasına girdi.Kredi kartına da 12 ay taksit yaptık mı deniz kenarında 1 haftalık keyif bizi bekliyor mutluluğunu hissediyoruz.Peki ya gerçekten mutlumuyuz.3 veya 4 kişilik ailemizle gittik.Yedik içtik bol güneşlendik.Bronz bir tenle döndük başladık taksitleri her ay ödemeye.Muhakkak ki dinlenip mutlu olduk ama gidemediğimiz de en mutsuz insan olduk. Günümüzde maalesef çocuklarımızı da tüketmeye sürüklediğimiz için yapılan birçok şeyden onlarda mutsuzlar. Henüz ilkokuldayken kıyafetinde tutun okul eşyalarına kadar ihtiyaç özenti ve lüks içerisinde motive ediyoruz.Onların lüks eşyalara değil,aile ortamlarına ,paylaşmayı öğrenecekleri arkadaş gruplarına ihtiyaçları var ve çoğu zaman çocuklarımızı hava alsın,gezdirelim diye dışarıya çıkardığımızda bile onlara gereksiz bir tüketim konusunda rol-model oluyoruz.
Birtakım şeyleri elde etmek ve onu tüketmek alışkanlık haline geldiğinde bunu fark edemeyiz tıpkı kurbağanın ısınan suyu algılamaması gibi. Kurbağa haşlanarak ölmüş olur.İnsanlar ise ilişkileri biter,ekonomik çıkmaza girer ,yalnızlaşır ve yok olur..
Bir yanıt yazın