MENÜ ☰
.
Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  
Realty House Gayrimenkul
İstanbul 34 Gazetesi » Genel, Manşet, Toplum » OYSA 30 AĞUSTOS…!!!
OYSA 30 AĞUSTOS…!!!

Bir zamanlar gazeteler, “Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı!” diye önemseyerek başlık atardı.

Geçelim gazeteleri, toplum olarak günümüzde insanlarımız 30 ağustos gününü nasıl değerlendiriyor? Onu nasıl karşılıyor?

Törenler yapılır tabii… Protokol kapsamındaki asker ve sivil erkân, kurallara uyarak kutlamalara katılır. Öğleden önce, en başta resmigeçit! Akşama da devletin üst basamaklarından resmî bir davet… Kimsenin kural dışına çıkmadığı, ama hiçbir sıcak tarafı bulunmayan, biraz olsun coşku içermeyen bu törenler, bir yandan her yıl biraz daha kısaltılarak televizyon ekranlarına aktarılır. Hepsi bu…İŞTE GÜNÜMÜZDEKİ 30 AĞUSTOS BU…!!!”30 Ağustos Zaferi” ve bir anı…

OYSA 30 AĞUSTOS…!!!

Kurtuluş Savaşı’mızın önemli köşe taşlarından biri olan ve 26 Ağustos 1922 günü, “Büyük Taarruz” ile başlayan, 30 Ağustos’da ise kesin zaferle sonuçlanan kader savaşımız; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak adlandırılmıştır.

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun

“Atatürk’ün de en büyük dileği ‘anlaşılmak’ ve ‘unutulmamak’tır.” düşüncesinden hareketle yaşamını, O’nu anlamaya ve anlatmaya adamış, birçok kitap yazmış; Atatürk araştırmacısı–yazar–eğitimci ‘Ahmet Bekir Palazoğlu’nun, olayı yaşayanlardan naklen kaleme aldığı bir ‘Büyük Tarruz’ anısını paylaşmak istiyorum sizlerle…

“25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar’ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır.

Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilebilecektir.

Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor:

-Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur.

Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye:

– Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor.

Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe’nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor…

Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine:

-Hazır mısınız? diye soruyor.

Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor…

Ortalık zifirî karanlık… Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe’ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor…

Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor:

-Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor.

26 Ağustos 1922…

Sabahın ilk ışıkları görünmüştür;

Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor…

Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır…

Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir…

Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan’a da söylüyorlar.

O, büyük bir soğukkanlılıkla:

-Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor:

“Cephane ikmalini düşmandan yapacağız.”

Akşam olmak üzeredir… Dâhi komutan etrafına bakarak:

-Yarın öğleden sonra Afyon’da olacağız diyor.

O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon’dadırlar.

28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır.

Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır.

Nihayet 30 Ağustos…

Başkomutan otomobiline biniyor.

Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa:

-Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor.

Cevap veriyor:

-Siz burada kalınız!

Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor.

Birdenbire, “Allah, Allah!..” sesleri yükseliyor.

Askerlerimizin süngüleri, batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor.

O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir.

Eliyle muharebe alanını göstererek sesleniyor:

-Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar!

(Başkomutan Mustafa Kemal’in böyle seslenmesi; Türkler’in taarruz edemeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti’nin, İzmir’de gazetecilere: “Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim.” demiş olması nedeniyledir.)

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi… Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı…

Terk edilmiş toplar; cephaneler…

Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor:

-Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler… diyor.

Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor:

-Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.

30 Ağustos’un gerçek anlamını ve önemini Büyük Zafer’in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar’ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk’ün verdiği söylevde görürüz:

“… Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu. (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu. (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır.”

Anı burada bitiyor…

Ne mutlu; bağrından böyle dahi bir ‘Başkomutan’ yetiştirmiş ‘Türk Milleti’ne…

Ne mutlu; tüm dünyada, asırların en başarılı ‘Devlet Adamı–Lider’ olarak kabul edilmiş, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” anlayışını yerleştirmiş olan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e sahip olan bugünün ve yarının kuşaklarına…

Ne mutlu Türküm Diyene…

NURAY YILMAZ

Galeri
📆 26 Ağustos 2018 Pazar 16:47   ·   💬 0 yorum   ·  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

.

ANKET

İSTANBUL'DA HAVA

İSTANBUL

YAZARLAR

YAŞAMIN İÇİNDEN

RÖPORTAJLAR

PİYASALAR